Ölümün Mukaddimeleri
Dünyaya dalan, dünyaya aldanan, şehvetlerine köle olan bir kimsenin kalbi, şüphesiz ki ölümden bahsetmekten gaflet eder. Ölümü hatırlamaz. Kendisine ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder. Onlar o kimselerdir ki Allah onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır! Sonra hem gizliyi, hem de aşikârı bilen (Allah’a) döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma, 8)
İnsanlar ya dünyaya dalan veya tövbe edip Allah yoluna giren ya da bu yolun sonuna varan ârif olarak üçe ayrılır.
Dünyaya dalan kimse ölümü hatırlamaz. Eğer hatırlarsa, elinden kaçırdığı dünya için üzüldüğünden dolayı hatırlar. Onun kötülenmesiyle meşgul olur. Ölümü hatırlaması bu kimseyi Allah’tan daha da uzaklaştırır.
Tövbe edene gelince… O kalbinde korkunun kabarması, tövbesinin tamamlanması için ölümü çokça hatırlar. Bazı zamanlar da tövbesi tamam olmadan önce ecelin kapıp götürmesinden korktuğu için ölümden hoşlanmaz. O bu şekilde ölümü hoş karşılamamakta mazurdur. Bu durum şu hadis-i şerifin kapsamına girmez:
“Kim Allah’a vasıl olmaktan hoşlanmazsa, Allah da ondan hoşlanmaz.” (Buharî; Müslim)
Çünkü bu kimse, ölümden ve Allah’la buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Kusurundan ötürü O’nunla buluşmanın elden kaçmasından korktuğu için ölümü istemez. Bu kimse, tıpkı dostunu razı edecek bir şekilde ağırlamak için hazırlık yapmakla meşgul olduğu için buluşmaya geciken kimse gibidir. Bu kimse dostuyla buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Böyle davranmasının sebebi, ölüme hazırlık yapması ve ölümden başka bir meşguliyetinin olmamasıdır. Aksi takdirde dünyaya dalan kimselerin safına katılmış olur.
Amacına ulaşan ârif ise daima ölümü hatırlar. Çünkü ölüm dostuyla buluşma zamanıdır. Dost, dostuyla buluşma zamanını asla unutmaz. Ârif kişi çok zaman ölümün geciktiğini düşünür. Onun gelmesini ister ki günahkârların evinden kurtulsun, Alemlerin Rabbi’nin komşuluğuna intikal etsin.
Hz. Huzeyfe r.a. ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir:
Hz. Huzeyfe r.a. ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir:
“Bir dost ki fakirlik üzerine geldi. Gelmesinden pişman olan kurtulmasın. Ya Rab! Eğer katında fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölüm yaşamaktan daha sevimliyse ölümü bana kolaylaştır ki sana kavuşayım.”
Bu bakımdan, tövbe eden bir kimse ölümü hoş karşılamamak hususunda mazurdur. Ârif kişi ise ölümü tercih etmek de mazurdur. Rütbe bakımından bu ikisinden de daha yüksek olan kimse, işini Allah’a havale eden kimsedir. Kendi kendine ne ölümü, ne de hayatı seçmez. Onun için en sevimli olan şey, Allah katında en sevimli olan şeydir. İşte bu kişi, sevgi ve teslimiyetin aşırılığından, teslimiyet ve rıza makamına varmıştır. Bu makam varılacak makamların sonuncusudur.
Her durumda ölümün anılmasında sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünyaya dalan bir kişi bile ölümün anılmasından dolayı dünyadan uzaklaşır. Zira onun nimeti ölümün anılmasından ötürü bulanır, hazzının berraklığı karışır. İnsan için haz ve şehvetleri bulandıran her şey kurtuluş sebeplerindendir.
Her durumda ölümün anılmasında sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünyaya dalan bir kişi bile ölümün anılmasından dolayı dünyadan uzaklaşır. Zira onun nimeti ölümün anılmasından ötürü bulanır, hazzının berraklığı karışır. İnsan için haz ve şehvetleri bulandıran her şey kurtuluş sebeplerindendir.
0 yorum:
Yorum Gönder