Her şeyin sahibi ve yaratıcısı Allah… Ve İnsan… Yaratıcı ile yaratılan, sahip ile kul. Ve aradaki iletişimi sağlayan, ilahi mesajı kıyamete kadar aydınlatmak üzere insanlığa sunan son elçi… “İçimizden biri”… Bütün alemlerin medar-ı iftiharı, hayat pusulamız, huzur ve mutluluk kılavuzumuz.. Alemlerin Rabbi’nin, ismini kendi isminin hemen yanında andığı kutlu Peygamberimiz…
O da bir beşerdi ve 63 yıl bu dünyayı şereflendirdikten sonra, ahireti teşrif etmek üzere irtihal buyurdular.
Hayat devam ediyor ama insanlık halâ O’nun yol göstericiliğine muhtaç. Peki ama bu ihtiyaç nasıl karşılanacak? Hz. Peygamber’le (A.S.) irtibatımızı kim sağlayacak? İşte bu noktada O’nun şerefli ashabı, yani Asr-ı Saadet nesli insanlığın imdadına yetişiyor.
O nesil ki, daha ilk gününden itibaren Resulullah’a (A.S.) sahip çıkmış, O’nun yolunda canlarını feda edip, mallarından vaz geçmişler. Doğup büyüdükleri yerleri, sahip oldukları ticarethaneleri, bağ ve bahçelerini, kısacası vatanlarını terketmişler. Başka yurtlara hicret etmişler. O güzel elçinin üzülmemesi için kendileri üzülmüş, O’nun sevinmesi için kendi sevinçlerini terk etmişler. Hayatlarını O’na adamışlar. Sonuç mu? “Şüphesiz ki Allah, onlardan razı oldu” (Feth / 18) Ve… “Allah’ın, Peygamberlerini ve O’nunla beraber olan mü’minleri utandırmayacağı kıyamet gününde, onlar, nurları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş olarak yürürler…” (Tahrim / 8)
Rasulullah’ın (A.S.) bu fani dünyayı terketmesiyle, Ashabını yepyeni görevler bekliyordu. Gruplar halinde İslam’a koşan insanlara Resulullah’ı anlatmak ve İslam’ı yeni kabul etmiş memleketlere dağılıp Kur’an ve Sünnet’i öğretmek.
Onlar, bütün yönleriyle Hz. Peygamber’in (A.S.) hayatını sonraki nesillere ulaştırdılar. Ahlakî, ailevî, siyasî… her yönüyle O’nu anlattılar. Kur’an’daki ayet ve sureleri, Hz. Rasulullah’ın (A.S.) hadislerini ve O’nun hayatındaki herşeyi, ama herşeyi anlattılar. O kadar ki, İnsanlık tarihinde hiç bir şahsiyet O’nun kadar incelenmemiş, anlatılmamış, yazılmamış, sevilmemiş ve örnek alınmamıştır… Bütün bunların gerçekleştirilmesinde en önemli görevi birinci halka olarak Sahabe nesli üstlenmiştir.
Bilindiği üzere bu yüce dinin iki temel kaynağı Kitab ve Sünnet’tir. Buradaki Kitab, Yüce Allah tarafından Cibril-i Emin vasıtasıyla Rasulullah’a vahyedilen, İslamiyetin bütün esaslarını içinde toplayan Kur’an’ı Kerim; Sünnet ise, Hz. Peygamber’in (A.S.) bütün yönleriyle hayatı.
Gerek Kitap olsun gerek Sünnet, bu dinin temellerinin muhafaza edilmesinde ve sonraki nesillere aktarılmasında en önemli görevi, Hz. Peygamber’in her an yanında bulunan ve O’nu hiç bir yerde yalnız bırakmayan arkadaşları, yani Ashabı yerine getirmiştir. Onlar, gerek savaşta gerek barışta O’nu hiç yalnız bırakmıyorlardı. Önünde ve arkasında, sağında ve solunda savaşıyorlardı. O’na yöneltilen saldırılara karşı kendilerini siper ediyorlardı. Atılan oklara ve taşlara, sallanan kılıçlara karşı kollarını, gövdelerini, başlarını kalkan etmek, Hz. Rasulullah’ın (A.S.) ashabı için son derece doğaldı.
Daha ilk zamanlarından itibaren Sahabeler arasında, Hadis ve Sünnet’in değeri çok çabuk anlaşılmıştı. Ashab, Rasulullah’tan duyduğu her söze sahip çıkıyor, onu kendi aralarında müzakere ediyor ve zihinlerine nakşediyorlardı. Yine aynı şekilde, O’ndan sadır olan her bir fiili kendileri için en güzel örnek kabul edip, hayatlarına uyguluyorlardı. Sahabe, her meselesinde Rasulullah’a (A.S.) başvurup, Kur’an ve Sünnet’in getirdiği çözümleri kaynağından öğreniyorlardı. Gelen vahiyleri yazan özel vahiy katipleri görevlendirilmişti. Vahyin dışında, Rasulullah’tan varid olan bütün hadisleri de akıllarında muhafaza ediyorlardı. Hatta Abdullah b. Amr (R.A.) gibi bazıları, Rasulullah’ın özel izniyle hadisleri de yazıyorlardı. Suffe Ashabı, onun mescidinin avlusunda devamlı olarak kalırlardı. Rasulullah (A.S.) nereye gitse O’nu bir gölge gibi takib ederlerdi. O’ndan bir söz işitebilmek ve bir ilim öğrenebilmek için çevresinde pervane olurlardı.
Ebu Hureyre (R.A.) bunların en ileri gelenlerinden idi. Bir defasında çok hadis rivayet ettiği için kendisini eleştirenlere şöyle bir cevap vermişti: “Ebu Hureyre çok hadis rivayet ediyor diyorsunuz. Yemin ederim, Allah’ın kitabındaki şu iki ayet olmasaydı bir tek hadis bile rivayet etmezdim. ‘O kimseler ki bizim indirdiğimiz burhanları ve hidayeti, kitapta insanlar için açıklamamızdan sonra yine de gizlerler. İşte onlara, Allah ve lanet ediciler lanet ederler. Ancak tövbe edenlerin, kendilerini ıslah edenlerin ve hakkı izhar edenlerin tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeleri kabul edici ve günahları bağışlayıcıyım.” (Bakara / 159-160)
Muhacirler çarşıda ticaretle, Ensar ise bağ ve bahçelerinde ziraatla meşgul iken Ebu Hureyre, karın tokluğuna Hz. Peygamber’e (A.S.) hizmet ediyor ve hadis topluyordu. Başkalarının bilmediği şeylere şahit oluyordu. (İbnu Hacer, Tehzibu’t-Tehzip; Ahmet b. Hanbel, Musned)
Sahabe-i Kiram’ın (R.A.) Sünnet ve Hadis’e karşı gösterdikleri bu yakın ilgi, yüzbinlerle ifade edilen hadislerin bize ulaşmasının en büyük sebebi. Hadis ilminde, bütün cerh ve ta’dil alimleri nezdinde Sahabe-i Kiram tartışılmaz bir surette güvenilir ravilerdir ve hepsi aduldur, yani kendilerinden hadis alınabilecek derecede adalet ve istikamet sahibidirler.
Allah onların hepsinden razı olsun.
0 yorum:
Yorum Gönder